Hepimizin inişleri-çıkışları olmuştur. Çıkıp da inmeyen yoktur, inip de çıkamayan çoktur. Bir inip bir çıkanlar daha kalabalıktır sanırım. Her insanın karakteri, kendinden getirdiği özden, ailesinden getirdiği genetik özelliklerden, yaşadığı çevreden, kültürden, ülkeden, toplumsal koşullardan, yaşadığı deneyimlerden harmanlanarak oluşur. Hayat boyu karakterimiz dönüşür. Bu karaktersizlik değil gelişimdir, öğrenmektir, pişmektir, büyümektir. Dönüşmek hayatın en temel ilkelerinden biridir. Sabırsız biriyken sabırlı olmayı öğrenebiliriz. Ya da eskiden çok sabırlıyken yaşadığımız olumsuzluklar sonucu sabrımızı yitirebiliriz. 

Bazen günlerce bazen yıllarca ne istediğimizden emin olarak yaşarız. Her şey tam ve bütündür. Bazense günlerce hatta yıllarca kaybolmuş gibi hissedebiliriz. Eskiden zevk aldığımız şeyler zevk vermez olur, mutlu olmaya sebep bulamayız, ne istediğimizden emin olamayız. O kendini bilen biz hiçbir şey bilmez olur. Bu durum genellikle hoşumuza gitmez. Düzeltmeye, düzelmeye çalışırız. Öyle panik oluruz ki niye böyleyiz demeden sadece bu halden kaçmaya çalışırız. Bu halde oluşumuz da bu halden kaçışımız da evrimsel gelişimimizle gayet uyumludur. Zihnimiz bizi hayatta tutmak üzere evrimleşmiştir. Herhangi bir sorun zihnimiz tarafından tehlike olarak algılandığı an ya savaşırız ya donarız ya da kaçarız.

Güvende olmak, hayatta kalmak, tehlikeyi daha gelirken fark etmek ve müdahale etmek atalarımızdan bize miras kalan, bizi hayatta tutan bir mekanizmadır. Bu hayatta kalma mekanizması karmaşık modern hayata dahil olunca birçok çatışmayı da beraberinde getirmiştir. 

Saatlerce trafikte sıkışmışken arkamızdan korna çalan sabırsız adam bir kaplan değildir ama biz bunu büyük bir tehlike ve saldırı olarak algılarız. Kapalı binalarda minicik odalarda ya da bin kişi aynı odada patronun istediği raporu zamanında yazamazsak kabileden dışlanan biri gibi hisseder, paniğe kapılırız. Ya savaşırız, ya kaçarız ya da donarız. Modern yaşamda sabah gözümüzü açtığımız andan gece uyuyana kadar sürekli tehlike modunda yaşarız. Uykularımızda bile mücadele ederiz. Bu da fazla strese, gereksiz stres hormonuna, yorulmaya, dağılmaya, kaybolmaya, depresyona, anksiyeteye, kontrol manyaklığına ve tabii ki fiziksel rahatsızlıklara kadar götürür bizi.  

Dünyada yaşayan milyarlarca insanız, her birimiz ayrı telden de çalsak yine de ortak yanımız hayatın karşısında aynı çaresizlik içinde olmamızdır. İnsan mekanizması ve zihnimiz aynı şekilde işler. Hayatta kalmaya programlıdır. Bunun içindir onca olumsuz düşünceye kapılmak, tehlike var mı diye tetikte kalmak, her şeyi kontrol etmek, dokuz güzel şey varsa kötü olan onuncusuna kafayı takmak… Bu mekanizma aynıdır. Hepimiz aynı duvara çarparız.

Peki ne yapacağız? Bu duvara ya da çarpmaya tepkimiz bazen aynı bazen de çok farklıdır. Binlerce yıldır insanlık bu mekanizmayı anlamaya, çözmeye, insanın ne olup ne olmadığına, ne yapmak gerektiğine, sorunları nasıl aşacağına kafa yormuştur. Bir sürü sistem, gelenek, öğreti, yöntem… Seç beğen al… Birine iyi gelen, başka birine iyi gelmeyebilir. Hepsi farklı gibi dursa da müthiş bağlantılar vardır aralarında. 

Ben bağlantıları sevenlerdenim. Birbirinden ayrı gibi duran şeylerin bazen çok benzer olduğunu ya da birbirine bağlanabildiğini, birbirini tamamladığını fark ediyorum. Benzemezleri birbirine bağlamayı çok seviyorum. Elimde olmadan, çocukluğumdan beri otomatik olarak yaptığım birşey. Tabii bunu kategorize edememek diye de okuyabilirsiniz. Bazen beni zorlasa da hayatın anlamını bulduğum anlar her şeyin bağlantıda olduğunu yürekten hissettiğim anlardır. 

Mutluluğun yolu yoktur; mutluluk bir yoldur, demiş Buddha.Ve Taocular “Tao”yu yani yaşamın anlamını bir yol olarak tanımlamışlar. Hepimizin bildiği yin ve yang sembolünü Taocular oluşturmuş. Karşıtların birliğini basitçe anlatan çok güzel bir semboldür bu. Taocular, iyinin ve kötünün birbirini dışlamadığını, iyinin içinde kötü, kötünün içinde iyi olabileceğini, ancak karşıtların varlığında hayatı anlayabildiğimizi söylerler. Sufi felsefesinde de ne yöne gidersen git, çıktığın her yolculuğu içine doğru bir yolculuk olarak düşün derler. Antik Yunan filozofu Herakliates, diyalektik felsefenin kurucusu olarak her şey değişir der; her şey birbirine bağlıdır ve  bir şey hem A hem de B olabilir. Bunlar doğanın temel kanunlarıdır. Ve Yoga, kelime anlamından tüm yaşama yaklaşımına kadar birleşmek, bir olmak, bağlamak demektir. Geceyi ve gündüzü, sağı ve solu, iyiyi ve kötüyü, benzeri ve benzemezleri birleştirmek, bir olmak. 

Bana göre tüm bu açıklamalar yani Budizm, Taoculuk, Sufizm, Yoga ve diyalektik felsefenin örnekleri yukarıda biraz bahsettiğim insanın yaşadığı karmaşayı yolda olarak, yolda kalarak aşabileceklerini anlatır. Yolda, yolculukla, yolcu olarak duygulardan geçerek. Aşmaktan çok yaşamak demeliyiz belki de. Yani hayatı dolu dolu yaşamak için mutlu olmayı beklemeden yaşamak. Mutluluk da mutsuzluk da geçici çünkü, her şey değişir. Bunu kabul ederek, bazen kötü bazen iyi olacağını bile bile yolda kalmayı başarmak, yaşama devam etmek. Her moral bozukluğunda yoldan caymamak. İstediğin kişiye dönüşmek için (kendi özünü gerçekleştirmek diye de okuyabiliriz) her şeye rağmen yolda olmaya kararlılıkla devam etmek önemli.  Her şeye rağmen yolda olunca, moralin bozuk da olsa iyi de olsa yoldaysan eğer o zaman her an anlamlıdır sana. Kimin yolu bu peki? Senin yolun. 

İşte buralardan baktığımızda, hayatta inişler ve çıkışlar olduğunu kabul etmek, kendimize kızmamak, anda kalmak, nazikçe, yargısızca, yaşadıklarımızın içimizde neler canlandırdığını fark etmek, zorluğun içindeki iyiyi görmek, kaçmadan bakmak ve değişimini gözlemlemek, tüm bu varoluş ve yok oluşun içinde kimseyle kendimizi kıyaslamadan bizim için önemli olan değerlerimizi bulmak, bu değerler doğrultusunda yaşamak ve bu değerleri hayata geçirmek için aksiyon almak, gereken neyse yapmak, yolda olmak, kendin olmak, inişini de çıkışını da kucaklamak kendimiz için yapabileceğimiz en güzel şey. Olanı reddetmeden fark etmek ve elinden gelenin en iyisini kendince yapmak…

Bunları yazmak da saymak da kolay. Yolda olmak ise zor. Ama belki de keyiflidir, ne dersiniz? Kendi yolunda, kendi özünle ve değerlerinle uyumlu yaşamak, daha güzel daha anlamlı bir yaşamı yaratmak için yolda olmak. Kulağa hoş geliyor. Hadi bakalım, hepimize kolay gelsin…

Categories:

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.